Ali, yeni deri bavulunu otobüs görevlisinden alabilmek için otobüse binerken yine görevliden aldığı kâğıdı uzattı. Görevli kâğıdın üzerindeki numaraya göre bagajdan Ali’nin yeni deri bavulunu buldu ve sahibine teslim etti. Yeni uykudan uyanmış olan Ali, sağına soluna bakındı. İlk başta fark edemediği şeyi yeni yeni anlıyordu. Otobüsten indiği bu terminal farklıydı. Burayı tanımıyordu. Büyük bir terminaldi, kendi şehrininki kadar büyük. Ama asla on beş gün önce ayrıldığı yere benzemiyordu. Ancak, Ali ilk önce her şeyi gözden geçirmeyi uygun buldu. Doğru otobüse bindiğine emindim. Zaten, otobüsü karıştırmış olsa, onun yerinin asıl sahibi gelip onu uyarabilirdi; keza, otobüs doluydu. Sadece onun yanlışlıkla bindiği koltuğun boş olma ihtimali elbette ki vardı, ama bu ihtimal o kadar küçüktü ki. Bileti alırken kendi şehri yerine başka bir şehri söylemiş olması ise ihtimal dâhilinde bile değildi. Önce, doğru otobüste olduğundan emin olduğu için, erken ya da geç inmiş olabileceği aklına geldi. Ama gördüğü kadarıyla tüm otobüs boşalmıştı bu durum da erken inmiş olamazdı ama olsa olsa geç inmiş olabilirdi. Ama ineceği yer de görevli onu uyarmaz mıydı? Göz göre göre ineceği yeri kaçırmasına izin vermiş olamazlardı. Sonra, Ali, her şeyi çok büyüttüğünü düşündü. Terminalin dış görünüşü gayet tabi değişmiş olabilirdi. Bir de içine bakmayı deneyecekti. Küçük deri bavulunu kaldırdı ve içeri doğru ilerledi. Terminal’in içine bir süre göz gezdirdikten sonra orasının da tanıdık olmadığına karar verdi. Nerde olduğunu merak etmekten çok neden burada olduğunu merak ediyordu etmesine, çünkü hiçbir hata gözükmemekteydi. Birkaç tanıdığı aramaya karar verdi öncelikle. Bir telefon kulübesi bulup oradan birilerini arayacak ve yardım isteyecekti. Ama daha nerede olduğunu bile bilmiyordu ve bunu bilmeden kimse ona yardımcı olamazdı. Öncelikle bir telefon kartı almak için büfelerden birine yanaştı, hem böylece bulunduğu yer hakkında bir bilgi edinmeyi de başarabilirdi.
— Günaydın, sizin için ne yapabilirim? , dedi büfeci.
Ali telaşla cevap verdi:
- Ben telefon kartı alacaktım.
- Telefon kartı mı?
- Evet, ankesörlü telefonlar için.
- Siz jeton diyorsunuz sanırım, diye karşılık verdi büfeci az önceki garipsemesini yüzünden attı ve güldü.
Ali ne yapacağını bilemedi ve gülümsedi tedirgin bir şekilde. Büfeci alt rafa eğilip bir şeyler ararken bu fırsattan yararlanan Ali sakin olmaya çalışarak sordu:
- Terminal bayağı değişmiş görmeyeli.
Büfeci hemen dikildi ve Ali’nin önüne birkaç metal parça koydu:
—Değişmiş mi? Ne zamandır gelmiyorsunuz buralara?
— On, on beş gün oluyor.
— Nasıl olur, dedi büfeci kaşlarını kaldırarak. Burası son on beş yıldır hiç değişmedi. Karıştırıyor olmayasınız?
Ali eline aldığı metal parçaları göstererek:
- Bu jetonlar hangi makinelerde geçiyor? , diye sordu.
- Ankesörlü telefonlarda.
- Kartlara ne oldu?
- Ne kartı?
- Borcum ne kadardı? , diye sordu Ali hızla, heyecanını saklamaya çalışarak.
- İki lira.
Ali borcunu verdiği gibi fırladı hemen. Sırtından ter boşandı bir an. Ne yapacağını bilememişti. Burası onun şehri olamazdı. Ankesörlü telefonlarda jeton kullanılmayalı epey oluyordu. Bir an geçmiş gelmiş olabileceğini bile düşündü. Ama verdiği para geçmezdi bu durumda, çünkü para geleceğe ait olmuş olurdu. Bulduğu ilk ankesörlü telefona yapıştı. İlk aklına gelen arkadaşı Recep’i aramaktı.
Recebi aradı, uzun uzun çaldı telefon ancak telefona kimse cevap vermedi. Tekrar aramayı denedi ama vazgeçti. Sonra bavulunu da alıp bir yere oturmak istedi. Yaşlı bir adamın yanındaki tek boş yere oturup beklemeye başladı.
- Her şey ne de çabuk değişiveriyor değil mi? , dedi yaşlı adam.
Ali, birden şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Kendisi gibi olanların farkında olan biri mi vardı acaba?
- Nasıl yani? , diye sordu bozuntuya vermemeye çalışarak.
— Şöyle, diye devam etti yaşlı adam. Eskiden ben her yere yürürdüm, asla yorulmazdım. Ağır şeyleri kaldırabilir, kızların arkasından dönüp dönüp bakardım.
— Anlıyorum, dedi Ali beklediğini bulamamıştı.
— Demek istediğim, her şey değişir evlat. Her şey.
Ali gözlerini adama dikti. Söylemek istediği çok şey var gibiydi. Ama Ali üzerine gitmeyi hiç düşünmüyordu. Ali ayağa fırladı yaşlı adama selam vermeyi unutup telefon kulübesine koştu. Hemen koşarken şıngırdayan metallerin olduğu cebine elini daldırıp telefon kulübesi için bir jeton aldı ve bir numara çevirdi.
- Alo, kiminle görüşüyorum?
- Ben, Sevgi. Buyurun?
- Merhaba , Sevgi. Ben… şey… ben, Ali.
- Ali? Sen, nerdesin?
- Şey, birazdan sizin oralarda olacağım da. Belki görüşürüz?
- Hmm, bir yarım saat sonra hazır olabilirim yalnızca.
- Bence uygun. Pastanenin önünde?
- Pastanenin önünde.
Ali, telefonu kapattı. Terminale geldiğinden beri ilk kez gülmüştü. Ama aslında en son ne zaman güldüğünü o da hatırlamıyordu. Hemen bir taksi bulmak için terminalin dışına koştu.
Ses
-
"Sus!" dedi. "Seni duyamıyorum."
"Ama konuşmazsam ..."
"Sus! Duyamıyorum dedim." dedi. Gözlerinin içine baktı. "E anlatsana."
13 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder