18 Eylül 2009 Cuma

Yaşam Orada Bir Yerde

Sinemaya aşık olmayan bir insan için belki de filmler, görüntülü hikayelerden ibarettir, kitabını okumak zor geldiği için izlenen bir görseldir veyahut... Siyah beyaz olduğu için ön yargıyla yaklaşılan filmler gördüm, sessiz olduğu için bir köşeye atılan. Altyazılı olduğu için izlenmeyen, hatta ödül aldı diye "sıkıcı" damgası vurulan filmler. Sırf bir "Hollywood" yapımı olmadığı için izlenmeyen filmleri de biliyorum... Halbuki bir filmi izlenir kılan şey onun üst üste binmiş paketleri değildir, o filmi izlenir kılan şey kabarık geçmişi, kafa kağıdında yazan şeyler değildir. Konusunu okuyarak anlayamazsınız bir filmi, bir arkadaşınız anlatırsa size o filmi izlemiş sayılmazsınız.

Ne çocuk filmlerinde gözlerim doldu benim; gerçek olmayacağını bildiğim klişe lafları, klişe, abartı, epik aşkları izlerken doldu gözlerim. Bir eşeğin gözlerinden izledim hayatı ve hiçbir tecrübemi değişemem ona belki. Duyuyordum ben. Sinema bana bir şeyleri duyuruyordu. Diyorum ya sinemaya aşık olmayan biri anlayamaz belki. Anlatamayacağım şeyler hissettiğim veya anlatamayacağım şekillerde anlatılabilen şeyler hissettiğim oluyordu filmlerde. Sinema bazen büyülüyordu beni. Bana mesaj vermek için gözüme soktuğunda bir şeyi, kafayı çevirmesini öğreniyordum. Ancak, yine de "güzelliğin" nereden geleceği belli olmaz ki.

Sinema da müzik de var ancak, müziksiz bir film izlediniz mi? Ben izledim, ancak hiç farkında değildim. Çünkü, sinemada ister estetik diyin, ister ruh, ister duygu, ister his; işte onlar var ve onlara ben müzik diyorum.

Sinema da müzik var ve daha güzeli müzik yokken, müzik yine var.

Casablanca'da bile ağlayabilirim ben. Neden? Naif miyim sizce?

Dedim ya, sinemaya aşık olmayan biri anlayamayabilir. Yaşam burnumuzun dibinde, her soluk alışımızda yaşam. Her soluk alışımızda sinema. Yaşam sinema. Sinema orda bir yerde. Yaşam orada bir yerde.

Hiç yorum yok: