20 Ekim 2007 Cumartesi

Sonsuzluk ve Bir Gün

MİA AİONİOTİTA KAİ MİA MERA ( SONSUZLUK VE BİR GÜN ) – 1998



Yönetmen:

Theo Angelopoulos

Senarist:

Theo Angelopoulos

Tonino Guerra

Petros Markaris

Giorgio Silvagni

Oyuncular:

Bruno Ganz

Isabelle Renauld

Fabrizio Bentivoglio

Despina Bebedelli

Achileas Skevis

Alexandra Ladikou

Ödüller:

Cannes Film Festivali – Altın Palmiye(oybirliğiyle), Ekümenik Jüri Ödülü



Alexandre, ertesi gün uzun bir yolculuğa çıkacağını söyleyen yaşlı ve ünlü bir şairdir. En verimli döneminde kendini İtalya'da yaşamış bir Yunan şairin, ülkesine geri döndükten sonra yazıp yarım bıraktığı şiiri tamamlamaya adamıştır. Alexandre “yolculuk”tan önce köpeğini kızına bırakmaya gittiğinde hayatının en büyük kısmının geçtiği evin damadı tarafından satıldığını öğrenir. O andan itibaren önündeki yolculuk(sonsuzluk) boyunca geçmişi zihninde dönüp duracaktır.

Alexandre, onu çok seven karısına önem vermemiş, kendisini hiçbir yere ait hissedememiştir aslında. Sürekli başka ülkelerde başka düşüncelerdedir. Yıllar sonra karısının ölümünün üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra öleceğini öğrenmiştir. Ölüme doğru, sonsuzluğa doğru son yolculuğunu yapmadan önceki bir gün geçmiş ile hesaplaşacaktır. Alexandre'nin istediği gibi gitmese de olaylar onu bu hesaplaşmanın içine daha bir çeker. Önce kendisi gibi yurtsuz olan Arnavut göçmeni çocukla karşılaşır. Onu 2 kere kurtardıktan sonra evini bulmanın önemini kavramış biri olarak, çocuğu yuvasına kavuşturmak için uğraşacaktır.



Film, açıkçası bir öykü olarak anlatılamayacak nitelikte. Alexandre'in kendi hayatıyla geçmişiyle hesaplaşması, anılarını, kaybettiği tadına varamadığı tüm o anları farketmesi, yaptığı peşinden koştuğu şeyin nedenlerinin ayırdına varması hepsi, görsel olarak çok sağlam, yüreğe dokunan sahnelerle ortaya çıkıyor. Bulduğu küçük çocukta kendi hayatının metaforu adeta. Evinden uzakta kalan o Yunan şaire o kadar yakın ki hayatını onun yarım şiirini ya da kendi balladını tamamlamakla geçiriyor. Ama bir yandan bunu yaparken gerçek evini, karısının çocuğunun yanını, unutuyor. İhmal ediyor. Bir günlük hesaplaşma sonucu, evinden kaçan o küçük çocuğa doğru yolu göstermeye çalışıyor. Evine dönmesi için elinden geleni yapıyor.

Sonsuzluk ve bir gün olağan üstü güzellikteki durağan sahneleriyle izleyenlere hissettiriyor bir şeyleri, anlatmaktan ziyade. Kalbinizde biracı hissediyorsunuz bazen. Sevdiklerinizden aslında ne kadar da uzakta olduğunuzu ve ne kadar da ihmal ettiğinizi onları. Boşa gitmiş bir ömürü, anlamı yanlış yerde aranmış bir hayatı görmek acı veriyor. İçinizi ürpertiveriyor. Kabullenseniz olmaz. Bir şekilde dönüyorsunuz. Eski hayatınıza filmden sonra. Normal yaşam akıyor. Hayatınızın rutinleri devam ediyor. Ama içinizden bir ses sevdiklerinizi kastederek sesleniyor size:

Dön, evine dön!”


1 yorum:

enginfirol dedi ki...

Az önce filmi izledim. Film sonrası hakkında bakınıyordum ki bloğunuzla karşılaştım. ..